Social Icons

twitterfacebookgoogle pluslinkedinrss feedemail

30 Mayıs 2016 Pazartesi

BORA BORA ADASI PASİFİK OKYANUSU

Bora Bora Adası

Bu yazımızda Pasifik’in derin, mavi sularında dolaşmaya devam ediyoruz. Teorik olarak popüler turistik yerleri yazmayı düşünmüyordum ancak pek sevgili bir arkadaşım rica edince kıramadım. Hem yeni yılın bu soğuk günlerinde böyle bir yolculuk hepimize iyi gelmez mi? Bu sebeple, Pasifik’in inci kolyesi Bora Bora’ya hoş geldiniz!

Pek çok insanın hayallerini süsleyen Bora Bora Adası, Pasifik’in tam ortasındaki Fransız Polinezyası’nın bir parçası. Hatta tam olarak Fransız Polinezyası’ndaki Sosyete Adaları’nın içindeki Leeward adalarına bağlı. Aşağıdaki haritada büyük kara parçalarıyla olan uzaklığını az çok görebilirsiniz. Daha ünlü bir ada olan Tahiti’ye nispeten daha yakın ki ulaşım da genelde Tahiti’deki başkent Papeete’den sağlanıyor.

Tarihine gelecek olursak, adaya ilk olarak Polinezyalı yerleşimcilerin 4. yüzyıl civarında yerleştikleri düşünülüyor. Adanın o zamanki adı “Vava’u”. Bora Bora da Tahiti dilinde “İlk Doğan” anlamına geliyor. Avrupalıların ilk olarak adayla tanışması 1722 yılında gerçekleşiyor. Ünlü kaşif James Cook 1777’de adaya ayak basıyor. 1822’de İngiliz Protestanlar adada bir kilise kuruyorlar, 1842’de ise ada Fransız korumasına geçiyor.
İkinci Dünya Savaşı sırasında, Pearl Harbor baskınının ardından savaşa giren Amerika bu adayı Pasifik üssü olarak kullanmaya başlıyor. Ada, depo olarak kullanılmasının yanı sıra bayağı da silahlandırılıyor taarruzlara karşı ancak adada herhangi bir çatışma yaşanmıyor.

Ada, mercan kayalıkları içindeki bir lagün halinde. Oluşumu volkanik, adanın en yüksek iki noktası da bu iki sönmüş yanardağ; Pahia ve Otemanu. Bu volkanik oluşum sebebiyle adada özel bir hayvan türü yer almıyor, bulunan tüm hayvanlar Polinezyalı ya da Avrupalı yerleşimciler tarafından getirilmiş hayvanlar. Bunun yanında büyük çeşitlilikte kuş cinsine ev sahipliği yapıyor Bora Bora. Ayrıca 500’e yakın balık ve kaplumbağa cinsi de adayı çevreleyen sularda yer alıyor.
Turistik bilgilere gelecek olursak; adanın iki mevsimi var, ıslak ve kuru mevsim. Islak mevsim (Polinezya Yazı) kasımdan nisana kadar sürüyor. Bu mevsimde yoğun yağmura ve fırtınaya eşlik eden 30 derecelik hava yüzünden ada minyatür bir sauna oluyor. Bu mevsimde gitmeniz tavsiye edilmiyor ancak turistik tesislerin bu dönemde epey daha ucuz olduğunu da unutmamak gerek. Kuru mevsim (Polinezya Kışı) ise mayıstan ekime kadar sürüyor ve turistik yoğunluk bu dönemde yer alıyor. Hava 24-28 derece arasında değişiyor. Tabii tropik fırtınalar gibi bir gerçeklik var ama Bora Bora’da kasırgaların dünyanın diğer tropik bölgelerinden daha çok olmadığı söyleniyor. Büyük zarar veren son kasırga 1982 yılında yaşanmış.
Adada lükse yeni anlamlar getiren oteller ve resortlar bulunuyor. Buranın ayırt edici özelliklerinden biri denizin üzerine yapılmış bungalov sıraları. Bu bungalovlarda kalırken hayatınıza değişik bir anlam katabilirsiniz. Altları cam olan bu bungalovlar hakkında söyleyebileceğim fazla bir şey yok, sizi hayal gücünüzle baş başa bırakıyorum.
Adanın elbette en büyük turistik olayı sualtı dünyası ve dalış etkinlikleri. Köpekbalığı ya da vatos beslemek gibi hayalleriniz varsa burası doğru yer. Ayrıca dünyada çok az bulunan siyah incileri de bu adada bulabilirsiniz. Güvenilir yerlerden almanız tavsiye ediliyor. Ancak ada çok güvenli, istediğiniz saatte istediğiniz yerde güvenle yürüyebilirsiniz.
Doğal güzellikler dışında adada görülebilecek çok fazla şey yok, 2. Dünya Savaşı döneminden kalan toplar ve bir kısım Polinezyalı yerleşimcilerin kalıntıları dışında.

Nasıl gidilir ve kaça patlar? Burası biraz zor bir konu. Epey uzak bir hedef Bora Bora adası. Adaya Tahiti Papeete’den ulaşabilirsiniz, gün içinde çeşitli uçuşları var. Tahiti’ye ise Paris’ten uçabilirsiniz. 1 Haziran 2011 tarihi için yaptığım araştırmada Paris – Tahiti arası Los Angeles aktarmalı gidiş dönüş 2.600$ gibi bir fiyata sahip. Aynı dönemde kaliteli bir otelin bungalovlarında bir gece kalış da yaklaşık 550$ civarında. Ama korkmayın! Paket turlar burada da yardımınıza koşuyor. İstanbul’dan yola çıkan paket turla 6 gecenizi Bora Bora adasında bungalovların üzerinde geçirmek size sadece 5.500$’a mal olacak. Elbette cruise ile gitme şansınız da var, bu durumda 15 günlük gezi minimum 3000 $ tutacaktır. Bu gezide Papeete’ye kadar uçakla gidip gemiyle çevre adaları ve Bora Bora’yı gezebilirsiniz.

Sonuç olarak bayağı masraflı bir gezi sizi bekliyor ancak fiyatları umursamayan bir insansanız paranızı harcayacağınız en iyi tatil seçeneklerinden biri olabilir.

MALDİVLER MALDİV ADALARI HİNT OKYANUSU

Maldivler’i duymayan yoktur. Herkesin Maldivler diye bildiği yerin asıl adı Maldiv Cumhuriyeti. Hint Okyanusu’nda 1200’e yakın adadan oluşan bir devlettir Maldiv Cumhuriyeti. İklim değişiklikleri nedeniyle yüzyıl içinde sular altında kalacağı düşünülüyor. Bu yüzden, ilk fırsatta gidip Maldivler’in eşsiz güzelliklerini mutlaka görmelisiniz.
11
190’a yakın ada yerleşim bölgesiyken geri kalan 1000’e yakın adanın tamamı boştur. Bu adaların bir kısmı Maldivlilerden bir kısmı da oteller şeklinde iki kısımdan oluşur. Maldiv halkı Müslüman olduğu için halkın bulunduğu bölgelere alkol ve domuz eti kesinlikle giremez. Ancak bu ürünleri, izin verilmiş turistik otellerde bulmanız mümkün.
13
Turkuvaz renginin her tonunu barındıran bu eşsiz güzellikteki cennet, huzurlu bir tatil geçirmek isteyenler için ideal. Hatta tercih listenizde ilk sıraya yazmanızı öneririz.
3
Önceki yazılarımızda paylaştığımız cennet köşelerde birçok mekan ve yer önerisi vermiştik. Bu yazımızda böyle önerilerde bulunabilmek söz konusu değil çünkü turistlerin kaldığı her ada bir otele ait. Ada kelimesi sizi yanıltmasın, yüksekliği en fazla 2 metre olan bu kara parçalarında her bir kara parçasına bir otel kurulmuş. Sürat botuyla ya da deniz uçağıyla bu adalar arasında geçiş yapılabiliyor. Tabii ki Sheraton ve Hilton gibi oteller zincirlerinin Maldivler’de de bir halkası mevcut. Bu otellerin yanı sıra birçok otel size harika, huzurlu bir konaklama yaşatabilir. Hemen her otelin bölgesi, güzelliği aynı. Sadece tesis, havuz, diğer sportif faaliyet seçenekleri ve lüks farkı var.
1
Adrenalin dolu, hareketli, dans ve müziğin ritminin insanı alıp götürdüğü bir tatil isteyenler Maldivler’i aklından tamamen çıkarsın. Çünkü Maldivler huzur dolu bir bölge; uzanmak, dinlenmek, kitap okumak, tüm doğayı dopdolu yaşamak isteyenler için.
9
Maldivlere’e gitmek isteyen okuyucularımız, uçak yolculuğunun en az 12 saat sürdüğünü bilerek yola çıkmalı. Yalnız, Maldivleri yukardan görüp ayağınızı kuma bastığınızda tüm bu yol yorgunluğunu da unutacağınızı da bilin.
2
En rahat, en bol ve en geniş kıyafetlerinizi yanınıza alın. Süslü abiye kıyafetler, makyaj malzemeleri, şık ama rahatsız gece elbiselerini yanınızda taşıyarak ağırlık yapmayın. O abiye ayakkabıya hiç ihtiyacınız olmayacak büyük ihtimalle! “Ben havaalanına da, evime de terlikle giderim” diyorsanız, ayağınıza terliğinizi geçirin ve yola çıkın.
7
Maldiveler tamamen adalardan oluşan bir bölge olduğu için balıkçılık çok yaygın. Hatta Tripsta, balık tutmak isteyen, bu işten keyif alan herkese Maldivleri öneriyor. Tuttuğunuz balıkları daha sonra afiyetle yemek için pişirtebilir, daha önce hiç tatmadığınız balıklardan yeme fırsatı bulabilirsiniz.
8
Maldivler cennet kelimesinin tam karşılığı olabilir. Dediğimiz gibi, uzun bir yolculuk olsa da vardığınızda yaşayacağınız mutluluğa ve huzura değer! Siz en iyisi şimdiden nasıl gidebileceğinize bakın.

PASKALYA ADASI ŞİLİ

Paskalya Adası

Bu sefer, kıtalardan biraz daha fazla uzaklaşıp Pasifik Okyanusu’nun ortalarında gezintiye çıkıyoruz. Hedefimiz, Polinezya adalar topluluğunun en ucunda kalan Paskalya Adası. Şili hakimiyetinde olan bu volkanik ada Şili’den 3700 km. uzakta yer alıyor. Ada, adını kendisini kayıtlara geçiren Jacob Roggeveen’in bu keşfini Paskalya günü yapmış olmasından alıyor.
Paskalya Adası, Pasifik’teki bütün yerleşimler gibi şiddet dolu bir geçmişe sahip. Adaya yerleşen ilk insanların 1000-1500 yıl önce Hawaii’den gelmiş olabileceği tahmin ediliyor. Adanın orijinal kültüründe güçlü bir kast sistemi yer alıyor. Ayrıca ölen ataların ruhlarını temsilen, Paskalya Adası’nın en ünlü özelliği olan “moai”leri yani dev heykelleri dikiyorlar. Bu heykellerin inşa ve yerleştirilme yöntemleri henüz tam olarak çözülebilmiş değil, tarihteki gizemler içinde yerini koruyor.
Ada nüfusunun fazlaca artmasından sonra “Matatoa” adı verilen savaşçılar sınıfı kontrolü ele geçiriyor. Artık Atalar Kültü’ndeki gibi ölülerle heykeller aracılığıyla değil, seçilmiş insanlar aracılığıyla iletişim kurulan “Kuş Adam Kültü” ortaya çıkıyor. Bu ikinci kültün Avrupalıların adaya ilk ayak basışı döneminde başladığı ve misyonerlerin yerleşip ilk kiliseyi kurduğu dönemde yok olduğu düşünülüyor. Ondan sonra olanlar zaten her zaman olan olaylar…
Bundan sonra asıl üzücü kısım başlıyor, o yüzden kısaca geçmeyi yeğliyorum. Peru’dan gelen köle tüccarları ada nüfusunun yarısını (çok değiller zaten, 3000 kişinin yarısı) birkaç ay süren kanlı çatışmalardan sonra köle yapıp götürüyor. Köle tacirleri Paskalya ve diğer adalardan köle toplarken çiçek hastalığını bu adalara sokuyorlar ve çok ağır salgınlara neden oluyorlar. Kalan bir avuç insan daha sonra balina avcıları sayesinde tüberkülozla tanışıyor. Adadaki sömürgeciler yerlilerin bir kısmını diğer adalara götürüp yarı-köle olarak kullanıyorlar. En sonunda Paskalya Adası’nın nüfusu 111 kişi kalıyor. Süreç içerisinde nüfusları yeniden toparlansa da devasa bir kültürel birikim tamamen yok oluyor.
Yıllar içerisinde Şili’nin hakimiyetine giriyor ve bu hikaye dünyanın her tarafındaki gibi sürmeye devam ediyor…
Bu arada insan yerleşiminden önce ağaçlarla kaplı ada hem ilk yerleşimcilerin (yerlilerin) getirdiği Polinezya faresi, hem de sömürge döneminde dev bir koyun çiftliği haline gelmeleri sayesinde tamamen ağaçsız bir hale bürünmüş. Ayrıca yerlilerin dev heykelleri (887 tane) dikme sürecinde de ağaçların büyük bölümü kesilmiş. Sonuçta ortaya ağaçsız, çıplak bir ada ve bu adaya özgü olup yok oluş ağaç türleri, konaklama yerini değiştirmesi gereken kuş sürüleri, azalan yağmur gibi şeyler kalmış. Ağaç kalmadığı için denize açılıp balık bile tutamamışlar. Doğanın dengesiyle oynamak bugüne özgü bir şey değil, adamlar 1000 yıl önce bile becermişler.
Şu anda adanın başlıca geçim kaynağı moai turizmi. 1100-1680 arasında inşa edilen bu dev heykellerin bazıları bulunması gereken yerde olduklarına rağmen çok büyük bir kısmı taş ocağında ya da çevresinde, yerleştirilmeyi bekler halde bulunuyor.
Bunun yanında “Dünyanın Merkezi” adı verilen ve adanın antik atası tarafından anayurdundan getirildiğine inanılan bir kaya yığını da oldukça ilgi çekiyor.
Bunun yanında, Polinezya’daki neredeyse tüm yerleşimler gibi Paskalya Adası da zengin bir duvar resmi (petroglyph) birikimine ev sahipliği yapıyor.
Nasıl gidersiniz? Dünyanın (kelime anlamıyla) diğer tarafındaki küçük bir adacık Paskalya Adası. Şili hakimiyetinde olduğu için vize gerekmediğine inanıyorum, bunun yanında gitmek için de önce Şili’ye gitmeniz, ardından yine yüksek meblağlar ödeyerek uçakla adaya ulaşmanız gerekiyor. Bunların hepsini başarırsanız bayağı değişik bir tatil sizi bekliyor olacak.
Dünyanın başka bir yerinde buluşana kadar, Buon viaggio!
 

Sample text

Sample Text

Sample Text